Welcome To 5-E
  GüNeŞ,DüNyA,Ay.
 





                Güneş
Güneş, güneş sisteminin merkezinde yer alan yıldızdır. Yaklaşık 1,4 milyon km. çaplı sarı bir ana kol yıldızdır. yer Samanyolu gökadasında bilinen 200 milyar yıldızdan birisi olan Güneş , kütlesi sıcak gazlardan oluşan ve çevresine ısı ve ışık yayan bir yıldızdır . Orta büyüklükte olan Güneş tek başına Güneş Sistemi'nin kütlesinin % 99,8'ini oluşturur. Geri kalan kütle Güneş'in çevresinde dönen gezegenler, asteroitler, göktaşları, kuyrukluyıldızlar ve kozmik tozdan oluşur. Günışığı şeklinde Güneş'ten yayılan enerji, fotosentez yoluyla Dünya üzerisindeki hayatın hemen hemen tamamının varolmasını sağlar ve Dünya'nın iklimiyle hava durumunun üzerinde önemli etkilerde bulunur.

Güneşin çapı dünya çapının 109 katı (1.5 milyon km), hacmi 1.3 milyon katı ve ağırlığı 333.000 katı kadardır. Güneşin yoğunluğu ise Dünyanın yoğunluğunun ¼’ü kadardır. Güneş kendi ekseni etrafında saatte 70 000 km hızla döner. Bir turunu ise 25 günde tamamlar.

Güneş % 70hidrojen, helyum ve %5 de diğer elementlerden oluşur. Güneşte hidrojenin helyuma dönüşmesi sırasında (füzyon - erime birleşme) büyük bir enerji ortaya çıkar. Saniyede 600 milyon ton hidrojen helyuma dönüşür. Buda her saniye Güneş`in 4.5 milyon ton hafiflemesine yol açar. Güneşteki füzyon olayı sonucunda kızıl kırmızımsı bir alev 15-20 bin km yükselir ki bu olaya Güneş Fırtınası da denir.

Güneş Hakkında Genel Bilgi

Güneşin yüzey sıcaklığı 5500°C ve çekirdeğinin sıcaklığıysa 15,6 milyon°C’dir. Güneşten çıkan enerjinin 2 milyonda birlik kısmı yeryüzüne ulaşır. Güneş’in üç günde yaymış olduğu enerji, dünyada ki tüm petrol, ağaç, doğalgaz, vb. yakıta eşdeğerdir. Güneş ışınları 8.44 dakikada yeryüzüne ulaşır. Güneş Dünyaya en yakın yıldızdır. Çekim kuvveti dünya yer çekiminin 28 katıdır. Güneş Dünya'nın en az 1 milyon katıdır.

Tayfı içinde iyonize ve nötr metaller olduğu kadar çok zayıf hidrojen çizgileri de bulunur. V eki (Roma rakamıyla beş) çoğu yıldız gibi Güneş'in de ana dizi üzerinde olduğunu gösterir. Enerjisini hidrojen çekirdeklerinin füzyonla helyuma dönüşmesinden elde eder ve hidrostatik denge içindedir, yani zaman içinde ne genişler ne de küçülür. Saniyede 600 milyon ton hidrojen, helyuma dönüşür. Bu da, Güneş`in her geçen saniye 4,5 milyon ton hafiflemesine yol açar. Güneşteki füzyon olayı sonucunda kızıl kırmızımsı bir alev 15-20 bin km yükselir ve Güneş Fırtınası meydana gelir. Galaksimizde 100 milyondan fazla G2 sınıfı yıldız bulunur. Güneş, galaksimiz içinde bulunan yıldızların % 85%'inden daha parlaktır, bu yıldızların çoğu kırmızı cücelerdir.

Güneş günümüzde Samanyolu'nun daha büyük olan Kahraman takımyıldızı ve Yay takımyıldızı kolları arasında kalan Orion Kolu'nun iç kısmında, Yerel Yıldızlararası Bulut içinde yüksek sıcaklıkta dağınık gaz bölgesi olan düşük yoğunluklu Yerel Kabarcık içinden geçmektedir. Dünya'ya 17 ışıkyılı uzaklıkta yer alan en yakın 50 yıldız içinde Güneş, mutlak kadir olarak dördüncü sıradadır (M=4,83).

Güneşin Yapısı

Güneş bir sarı cücedir. Güneş Sistemi'nin toplam kütlesinin yaklaşık % 99'unu oluşturur. Güneş hemen hemen mükemmel bir küre şeklindedir, basıklığı yalnızca 9 milyonda birdir, yani kutuplararası çapı ile ekvator çapı arasında bulunan fark yalnızca 10 km.'dir. Güneş plazma hâlindedir ve katı değildir; dolayısıyla kendi ekseni etrafında dönerken kademeli olarak döner, yani ekvatorda kutuplarda olduğundan daha hızlı döner. Bu gerçek dönüşün periyodu ekvatorda 25 gün, kutuplarda 35 gündür. Ancak Dünya Güneş'in etrafında dönerken gözlem noktamız sürekli değiştiği için Güneş'in görünür dönüşü ekvatorda yaklaşık 28 gün kadardır. Bu yavaş dönüşün merkezkaç etkisi Güneş'in ekvatorunda yüzey çekiminden 18 milyon kat daha güçsüzdür. Aynı zamanda gezegenlerden kaynaklanan gelgit etkisi Güneş'in şeklini belirgin derecede etkilemez.

Kayalık gezegenlerde olduğu gibi Güneş'in belirli sınırları yoktur. Dış katmanlarında, merkezinden uzaklaştıkça gaz yoğunluğu üstel olarak azalır. Ancak aşağıda açıklandığı gibi Güneş'in belirgin bir iç yapısı bulunur. Güneş'in yarıçapı merkezinden ışıkyuvarının (fotosfer) kenarına kadar ölçülür. Bu hemen yukarısında gazların önemli miktarda ışık saçamayacak kadar çok soğuk ya da çok ince olduğu katmandır. Işık yuvarı çıplak gözle görülen yüzeydir. Güneş çekirdeği toplam hacminin yüzde 10'una ama toplam kütlesinin yüzde 40'ına sahiptir.

Güneş'in içi doğrudan gözlemlenemez ve Güneş elektromanyetik ışımaya karşı opaktır. Ancak nasıl sismoloji deprem tarafından üretilen dalgaları kullanarak Dünya'nın iç yapısını ortaya çıkarıyorsa helyosismoloji de Güneş'in içinden geçen basınç dalgalarını kullanarak iç yapısını ölçmeye ve görüntülemeye çalışır. Güneş'in bilgisayar modellemesi de iç katmanları araştırmak amacıyla kuramsal bir araç olarak kullanılır.

Çekirdek

Güneş çekirdeği merkezden 0,2 güneş yarıçapına kadar uzanır. Yoğunluğu 150.000 kg/m³ (Yeryüzünde suyun yoğunluğunun 150 katı) civarında, sıcaklığı da 13.600.000 kelvin kadardır (yüzey sıcaklığı yaklaşık 5.800 kelvindir). Yakın zamandaki SOHO (Solar and Heliospheric Observatory) misyonunun getirdiği bilgiler çekirdekte işınsal bölgeye doğru daha hızlı bir dönme hızı olduğunu belirtmektedir. Güneş'in yaşamının çoğunda enerji, proton-proton zincirleme tepkimesi diye adlandırılan aşamalardan oluşan ve hidrojeni helyuma çeviren nükleer füzyon ile oluşur. Çekirdek, füzyon ile önemli derecede ısı oluşturulan tek yerdir. Yıldızın geri kalanı çekirdekten dışarıya doğru transfer edilen enerjiyle ısınır. Çekirdekte füzyonla oluşan tüm enerji arka arkaya gelen katmanlardan geçerek güneş ışıkyuvarına ulaşır ve buradan uzaya günışığı ve parçacıkların kinetik enerjisi olarak yayılır.

Güneş'te serbest olarak bulunan toplam ~8.9×1056 proton (hidrojen çekirdeği) her saniye 3,4×1038 kadarı helyum çekirdeğine dönüşür, saniyede 4,26 milyon ton madde-enerji dönüşüm oranıyla saniyede 383 yottawatt (3,83×1026 W) ya da 9,15×1010 megaton TNT enerji açığa çıkar. Bu aslında güneş çekirdeğinde 0,3 µW/cm³ ya da 6 µW/kg madde gibi oldukça düşük bir enerji üretimi oranına karşılık gelir. Örneğin insan vücudu yaklaşık olarak 1,2 W/kg ısı üretir, yani bu da Güneş'in birim kütle başına milyonlarca katı demektir. Dünya üzerinde benzer parametreler kullanılarak plazma ile enerji üretilmesi tamamen mantıksız olacaktır çünkü orta kapasitede 1 GW'lık bir füzyon güç santralı bir küp mil hacminde 170 milyar tonluk plazmaya ihtiyaç duyacaktır. Dolayısıyla yeryüzünde bulunan füzyon reaktörleri, Güneş'in içindekinden çok daha yüksek plazma sıcaklıkları kullanmaktadır.

Nükleer füzyon hızı, yoğunluk ve sıcaklığa çok yakından bağlıdır, dolayısıyla çekirdekteki füzyon hızı kendi kendini düzenleyen bir dengeye sahiptir. Biraz yüksek bir füzyon hızı sonucunda çekirdek ısınarak dış katmanlara doğru hafifçe genişleyecek, füzyon hızını azaltacak ve kendini düzenleyecektir. Biraz düşük bir füzyon hızı da çekirdeğin soğumasına ve daralmasına dolayısyla da füzyon hızının artmasına neden olacaktır.

Nükleer füzyon tepkimeleri sonucunda açığa çıkan yüksek enerjili fotonlar (kozmik, gama ve X ışınları) güneş plazmasının yalnızca birkaç milimetresi tarafında emilir ve tekrar rastgele yönlerde çok az enerji kaybederek tekrar yayılır, bu nedenle de ışımanın Güneş'in yüzeyine ulaşması uzun zaman alır. "Foton yolculuk zamanı" 10.000 ilâ 170.000 yıl kadar sürer.

Isıyayımsal dış katmandan şeffaf "yüzey" ışıkyuvara doğru son bir yolculuktan sonra fotonlar görünür ışık olarak kaçar. Güneş'in merkezinde bulunan her gama ışını uzaya kaçmadan önce bir kaç milyon görünür ışık fotonuna dönüşür. Nötrinolar da çekirdekteki tepkimelerde oluşur ama fotonların aksine nadiren madde ile etkileşime girer, dolayısıyla hemen hemen hepsi Güneş'ten hemen kaçabilir. Çok uzun yıllar, Güneş'te üretilen nötrinoların ölçümü kuramlar sonucu tahmin edilenden 3 kat daha düşüktü. Bu tutarsızlık yakın zamanda nötrino salınım etkilerinin keşfiyle çözüldü. Güneş gerçekten de kuramlarca önerilen miktarda nötrinoyu açığa çıkarmakta ancak nötrino algılayıcıları bunların üçte ikisini kaçırmaktadır çünkü nötrinolar kuantum sayılarını değiştirmektedir.

Güneşin Manyetik Alanı

Güneş içinde bulunan tüm madde yüksek sıcaklıklardan ötürü gaz ve plazma hâlindedir. Bu nedenle Güneş ekvatorda yukarı enlemlerde olduğundan daha hızlı döner. Ekvatorda dönüş hızı 25 gün iken kutuplarda 35 günde kendi etrafında döner. Bu kademeli dönüş sonucunda manyetik alan çizgilerinin zamanla kıvrılarak manyetik alan halkaları oluşturması Güneş'in yüzeyinden patlamalarla ayrılarak güneş lekeleri ve güneş püskürtüleri oluşumuna neden olur. Bu kıvrılma hareketi solar dinamonun oluşmasına ve 11 yıllık Güneş döngüsü ile Güneş'in manyetik alanının yön değiştirmesine neden olur.

Güneş'in dönen manyetik alanının gezegenlerarası ortamda bulunan plazma üzerindeki etkisi Günyuvar akım katmanını oluşturur. Bu katman farklı yönleri gösteren manyetik alanları ayırır. Gezegenlerarası ortamda bulunan plazma aynı zamanda Dünya'nın yörüngesinde Güneş'in manyetik alanının kuvvetinden de sorumludur. Eğer uzay bir vakum olsaydı Güneş'in 10-4 tesla manyetik dipol alanı uzaklığın kübüyle azalarak 10-11 tesla olacaktı. Ancak uydu gözlemleri bunun 100 kat daha fazla kuvvetli olduğunu ve 10-9 tesla civarında olduğunu göstermektedir. Manyetohidrodinamik (MHD) kuram manyetik alan içindeki iletken bir akışkanın (örneğin gezegenlerarası ortam) yine manyetik alan yaratan elektrik akımları indüklediğini söyler, dolayısıyla bir MHD dinamo gibi hareket eder.

           Dünya

 Dünya (Yer, Yeryüzü, Acun, eski dilde Arz), Güneş Sistemi'nin Güneş'e uzaklık açısından üçüncü sıradaki gezegeni. Üzerinde yaşam barındırdığı bilinen tek doğal gök cismidir. Katı ya da 'kaya' ağırlıklı yapısı nedeniyle üyesi bulunduğu yer benzeri gezegenler grubuna adını vermiştir. Bu gezegen grubunun kütle ve hacim açısından en büyük üyesidir. Büyüklükte, Güneş Sistemi'nin 8 gezegeni arasında gaz devlerinin büyük farkla arkasından gelerek beşinci sıraya yerleşir. Tek doğal uydusu Ay'dır.

 Başlangıcına ilişkin eski bir kurama göre önce Güneş var olmuştu, daha sonra gezegenler ondan kopmuştur. Artık geçerli sayılmayan bu kurama göre Güneş ilk oluştuğu zaman bugünkünün 50-60 katı büyüklükteydi ve kendi çevresinde hızla dönüyordu. Bu dönme hareketinden doğan merkezkaç kuvvetin etkisiyle Güneş'ten dışarıya bir miktar madde savruldu. Önce çok uçucu olmayan mineral ve metallerin yoğunlaşmasıyla iç gezegenler, sonra uçucu gazların yoğunlaşmasıyla dış gezegenler oluşmuştur. Güneş'in ve bütün gezegenlerin aynı zamanda oluştuğunu ileri süren yeni bir kurama göre de Samanyolu Gökadası'ndaki dev bir gaz ve toz bulutu kendi kütleçekim kuvvetinin etkisiyle büzülmeye başladı.

Bu madde parçacıklarından çok büyük bölümünün yoğunlaşmasıyla Güneş oluştu; bu kütle giderek öyle büyüdü ve madde yoğunluğu öylesine arttı ki bir süre sonra nükleer tepkimiler için elverişli bir ortama dönüştü. Öte yandan buluttaki daha küçük madde yoğunlaşmalarıyla da ilk gezegenler oluşmaya başladı. Bugünkü gezegenlerin öncülü olan bu ilk gezegenler başlangıçta birer gaz kütlesi halindeydi, ama hiçbiri nükleer tepkimelerin başlayabileceği kadar büyük değildi. Güneş'in sıcaklığı arttıkça çevresindeki yakın gezegenleri, yani yerbenzeri gezegenler kuşatan gaz bulutları yok oldu ve geride büyük olasılıkla erimiş durumdaki minerallerden oluşan çekirdekleri kaldı. Güneş'e çok uzak olan öbür gezegenler ise pek fazla değişikliğe uğramadan bugüne kadar ulaştı.

Dünya'nın Yaşı

Dünya'nın yaşı doğrudan doğruya kayaçların yaşıyla ölçülmez. Çünkü bilinen en yaşlı kayaçların bile bugün artık yeryüzünde var olmayan daha yaşlı kayaçlardan oluştuğunu biliyoruz. Bugüne kadar saptanabilen en yaşlı kayaçlar Grölend'ın batısında bulunmuştur ve 3,8 milyar yaşındadır. Demek ki Dünya'nın yaşı bundan daha fazladır.

Bugün Dünya'nın yaşını hesaplamak için dünyanın gözü dünya nın gözü olur çünkü yer çubuklarnı yer değiştirmesi dönmesine elementlerin dönüşümüdür. Örneğin radyoaktif uranyum elementinin uranyum-238 ve uranyum-235 gibi iki ayrı tipte atomu (izotop)vardır. Bu atomların ikisi de çok yavaş bir süreçle kurşun atomlarına dönüşür. Öbür uranyum izotopundan biraz daha ağır olan uranyum-238'in dönüşümüyle daha hafif bir kurşun izotopu olan kurşun-206, uranyum-234'in dönüşümüyle de biraz daha ağır bir izotop olan kurşun-207 atomları oluşur. Uranyum-235'in kurşuna dönüşme hızı uranyum-238'in dönüşme hızından altı kat daha fazladır. Bu nedenler, incelenen bir kayaçtaki kurşun-206 ve kurşun-207 atomlarının oranı kayacın yaşına bağlı olarak değişir. En yaşlı olduğu düşünülen bir kurşun minerali ile bugün okyanuslarda oluşan kurşunun izotop yapısı arasındaki fark, ancak bu iki örneğin oluşumları arasında 4,55 milyar yıllık bir zaman dilimi olmasıyla açıklanabilir. Bu süre de Dünya'nın yaşı olarak kabul edilebilir. En eski kayaçların yaşını hesaplamak için radyoaktif rubidyum elementinin stronsiyuma dönüşme süreci de temel zaman ölçeği olarak alınabilir. Bunun sonucunda dünyamızın tahminen 5.5 milyar yıllık olduğu söyleniyor.

 Dünya'nın üzerindeki topografik oluşumlar ve kendi ekseni etrafındaki eksantrik hareketi nedeniyle düzgün bir geometrisi yoktur.Geoibs bir biçimdedir, fakat ekvatordaki yarıçapı kutuplardaki yarıçapından fazladır. Bu kutuplarından basık küresel geometrik şekil "geoid" (Latince, Eski Yunanca Geo "dünya") yani "Dünya şekli" diye adlandırılır. Referans küremsinin ortalama çapı 12.742 km'dir (~40.000 km/π). Yer'in ekseni etrafında dönmesi ekvatorun dışarı doğru biraz fırlamasına neden olduğu için ekvatorun çapı, kutupları birleştiren çaptan 43 km daha uzundur. Ortalamadan en büyük sapmalar, Everest Dağı (denizden 8.848 m yüksekte) ve Mariana Çukuru dur (deniz seviyesinin 10.924 m altı). Dolayısıyla ideal bir elipsoide kıyasla Yer'in %0,17'lik toleransı vardır. Ekvatorun şişkinliği yüzünden Yer'in merkezinden en yüksek nokta aslında Ekvatordadır.

        İç Yapısı 


 Yer'in içi, diğer gezegenler gibi, kimyasal olarak tabakalardan oluşur. Yer'in silikattan oluşmuş bir kabuğu, yüksek viskoziteli bir mantosu, akışkan bir dış çekirdeği ve katı halde bir iç çekirdeği vardır.

Yer'in tabakaları aşağıda belirtilen derinliklerdedir:

Derinlik (Km) Tabaka
0–60 Litosfer (5 ila 200 km arası değişir)
0–35 ... Kabuk (5 ila 70 km arası değişir)
35–60 ... mantonun en üst kısmı
35–2890 Manto
100–700 ... Atmosfer
2890–5100 Dış kabuk
5100–6378 İç kabuk

Dünya'nın dış kabuğu ile bu kabuğun üzerindeki atmosfer(hava) ve hidrosfer (okyanuslar ve denizler)katmanları doğrudan gözlemle incelenebilir. Oysa Dünya'nın iç bölümlerine ulaşarak yapısını doğrudan inceleme olanağı yoktur. Dünya'nın iç yapısına ilişkin bütün bilgiler depremlerin incelenmesinden ve Dünya'nın içinde var olduğu düşünülen maddeler üzerindeki deneylerden elde edilmiştir. Yanardağların varlığına ve yerkabuğunun yüzeyindeki ısı akışı ölçümlerine dayanarak Dünya'nın iç böümlerinin çok sıcak olduğunu biliyoruz. Yerkabuğunun derinliklerine doğru indikçe kayaçların sıcaklığı her kilometrede 30°C kadar yükselir. Böylece; kabuğun en alt katmanlarının çok daha üstünde yer alan kayaçlar kızıl kor haline dönüşür. Aslında Dünya'nın büyüklüğüne oranla yerkabuğu çok incedir. Eğer Dünya'yı bir futbol topu büyüklüğünde düşünürsek kabuğu da ancak topun üzerine yapıştırılmış bir posta pulu kalınlığındadır. Kabuğun altında kalan kayaçlar ise akkor sicaklığına kadar ulaşır.

Depremlerin nedeni, yerkabuğundaki bir kırıkla birbirinden ayrılan iki büyük kütlenin (levhanın) birdenbire harekete geçerek üst üste binmesi ya da uzaklaşması sonucunda yerkabuğunun şiddetle ileri geri sarsılmasıdır. Büyük bir depremde bazi titreşimler Dünya'nın öbür yüzündeki dairesel bir alanda "odaklanır". Buna karşılık bazı titreşimler çekirdeği aşıp öbür yana geçmez. Böylece Dünya'nın öbür yüzünde hiçbir titreşimin duyulmadığı halka biçiminde bir "gölge" belirir. Bu gölgenin boyutları ölçülerek çekirdeğin büyüklüğü hesaplanabilir. Ayrıca deprem titreşimlerinin yayılma hızi saptanarak içinden geçtikleri maddelerin yoğunluğu, dolayısıyla bileşimi belirlenebilir. Eritilmiş kayaçlarla yapılan laboratuvar deneyleri bu çalışmalara büyük ölçüde ışık tutar. Dünya'nın yüzeyi, kalınlığı 6 ile 70 km arasında değişen bir "kabuk" katmanıyla örtülüdür. Yerkabuğu denen bu katman daha ağır maddelerden oluşan ve 2.865 km derine inen çok kalın "manto" katmanının üzerine oturur. Mantonun bittiği yerde Dünya'nın merkezine kadar kadar 3.473 km boyunca uzanan "çekirdek" başlar. Jeologlara göre, içteki manto katmanı çok büyük kabarma harektleri sonucunda yerkabuğunu iterek birçok yerde yüzeye cıkmıştır. Ayrıca normal olarak yerkabuğunun yapısında bulunmayan bazı kayaçlar da yanardağı hareketleri nedeniyle Dünya'nın yüzeyine ulaşmıştır. Jeologlar bu verilere dayanarak mantonun üst kesimlerinin "ültrabazik" korkayaçlardan oluştuğunu ileri sürerler. Bir yanda "asit" kayaç olarak nitelenen granitin yer aldığı kayaç sınıflandırmasının öbür ucunda bulunan bu ültrabazik kayaçlar ağır demir ve magnezyum silikatlardan oluşur. Mantonun alt bölümlerinin de aynı yapıda, ama daha ağır ve yoğun olduğu sanılmaktadır. Çekirdeğin yapısındaki maddeler ise hem mantodakilerden daha ağır, hem de hiç değilse çekirdeğin dış bölümünde sıvı haldedir. Buna karşılık çekirdeğin içinin manto ve kabuk gibi katı olduğu sanılıyor. Yerçekirdeğin olağanüstü bir basınç vardır. Bilinen elementlerin çoğu böylesine büyük bir basınç altında çok yoğunlaşmış olarak bulunabilir; ama jeologların genel kanısı, bazı demirli göktaşları (meteoritler) gibi çekirdeğin de metal halindeki nikel ve demirden oluştuğudur.

24 Aralık 1968, Apollo 8

Yerkabuğu 

Yerkabuğu mantoya oranla daha hafif maddelerden oluşmuştur ve bu iki katman arasındaki geçiş bölgesi nerdeyse kesin bir sınır çizer. Bu geçiş bölgesi, böyle bir sınırın varlığını ilk kez saptayan Yugoslav bilim adamı Andrije Mohoroviçiç'in (1857-1936) adıyla "Mohoroviçiç süreksizliği" kısaca "Müsüreksizliği" ya da "moho" olarak anılır. Bu sınırın varlığını gösteren en önemli kanıt yerkabuğundaki deprem titreşimlerinin süreksizlik bölgesinden geçip mantoya ulaştığında bir denbire hızlanmasıdır.

Yer kabuğu okyanusların ve denizlerin altında uzandığı zaman "okyanus kabuğu" , kıtaları oluşturduğu zaman'da "kıta kabuğu" olarak adlandırılır. Okyanus kabuğunun kalınlığı 6-8 km arasındadır. Oysa ortalama kalınlığı 40 kilometreyi bulan kıta kabuğu yüksek sıradağların altında 60-70 kilometreye ulaşır.

Okyanus kabuğu üç katmandan oluşur. En alt katman, yerin derinlerindeki erimiş maddelerin (magmanın) katılaşmasıyla oluşan korkayaçlardır. Orta katman yanardağ lavrarından, üst katman ise temel olarak kum ve çamur gibi tortullardan oluşur. Okyanus kabuğu sürekli hareket halindedir. Bu nedenle kabukta okyanus sırtları boyunca çatlaklar oluşur ve bu çatlakların arasından yüzeye çıkan erişmiş maddelerin sertleşmesiyle okyanus kabuğuna yeni katmanlar eklenir. Bu yeni kabuk sertleşdikten sonra yılda 1 ile 10 cm kadar ilerliyerek yavaş yavaş okyanus sırtından iki yana doğru yayılır. Böylece okyanus sırtları suyun altında yüksek sırdağlar oluşturur.

Yerkabuğu çok sayıda eğri levhanın yan yana dizilmesiyle oluşan bir bütün olarak düşünebilir. Bu levhalar mantonun oldukça yumuşak üst katmanına oturduğu için sağa sola hareket edebilir. Okyanus sırtları, okyanus çukurları ve bazı uzun kırıklar yalnızca levhaların kenarlarında oluşur; bu kırıkların olduğu yerlerde de levhalar kayarak birbirinin üstüne binebilir. Levhalardan çoğunun üzerinde bu levhalarla birlikte hareket eden bir ya da birkaç kıta bulunur. Nitekim, bir zamanlar iki kıtaya ayıran okyanus kabuğunun çökmesiyle kıtalar bazı yerde birbirine iyice yaklaşmış, hatta üst üste binmiştir. Örneğin aralarındaki okyanus kabuğu cökmesi sonucunda Hindistan ve ile Asya kıtası çarpışmış ve iki karanın kenarları yükselerek Himalaya Dağları'nı oluşturmuştur. Büyük ve şiddetli depremlerin hemen hepsi bu levhaların kenarlarında, bir levhanın öbürünün altına girmesiyle olur. Aynı biçimde, en etkin yanardağlar da okyanus kabuğunun ya İzlanda'da olduğu gibi yükselerek sırta dönüştüğü ya da Andlar'da olduğu gibi çökerek kıtaların altına girdiği yerlerde bulunur.

Okyanus tabanının yanlara doğru yayılarak genişlemesi çok çarpıcı bir biçimde kanıtlanmıştır. Bu kanıtlamanın en önemli dayanak noktası da Dünya'nın magnetik alanının yukarıda anlatıldığı gibi zaman zaman yön değiştirmesidir. Yerkabuğunun derinliklerindeki erimiş magma yüzeye çıkarak kristalleşirken bazı mineral parçacıkları mıknatıslanır. Böylece her biri Dünya'nın magnetik kutuplarını gösteren küçük birer mıknatısa dönüşür. Jeologlar yaşları bilinen lav katmanlarının, yapılarındaki mıknatıslanmış parçacıklar bazen kuzey, bazen güney magnetik kutbuna yönelecek biçiminde yan yana yerleştiğini saptamışlardır. Bunun nedeni, bir katmandaki mıknatıslanmış parçacıkların kuzey ve güney kutuplarının Dünya'nın magnetik kutuplarına uygun olarak dizilmesi, sonra magnetik kutuplar yön değiştirdiğinde üstteki yeni katmanda bulunan parçacıkların bir önceki katmandakilere ters yönde yerleşmesidir. Kısacası okyanus kabuğu magnetik bantlı dev bir kayıt aleti, yani bir teyp gibi Dünya'nın magnetik alanındaki bütün değisikleri bir bir kaydetmiştir.

     
        Ay






Uçsuz bucaksiz, sonsuz sinirsiz evrendeki sayisiz galaksilerden sadece biri olan Samanyolu Galaksisinden bahsederek Astro-Ay’a giris yapmak istiyorum.
Içinde dünyamizin da yer aldiği “Milkway“ veya Samanyolu Galaksisinde, dört yüz milyar, belki de daha fazla Günes bulunduğu, ilmi kaynaklarca belirtilmektedir. Bunlardan sadece bir tanesi de bizim Günesimiz ve onun sistemidir.
Astronomik verilere göre, Güneş sisteminde 9 gezegen ve uydulari mevcuttur. Bu gezegenlerden her biri, Günesin etrafinda, kendi yörüngelerinde, belli bir düzen içinde seyir halindedir. Sistem içinde gezegenlerden baska, sabit yildizlar, kuyruklu yildizlar, astreoidler, göktaslari, kara delikler, gaz ve toz bulutlari da bulunmaktadir.
3476 km. çapinda dünyanin küçük bir maketi olarak kabul edilen, kütlesi dünyanın 1/8 i kadar olan, belirli bir atmosfere sahip bulunmayan (kaçis hizi 2.4/sn.) ve dünyaya yaklasik 384.000 km. uzakta bulunan ‘AY’in Dünyanin çevresinde döndüğünü düsünmek gerçekçi değildir. Esasında Dünya, Ay ile birlikte, sistemin çekim merkezinde döner. Ancak kütle-çekim gibi farkliliktan ötürü, Dünyanin çevresinde döndüğünü söylemek geçerli olmaktadir.
Insanoğlu, gerek gözlemleriyle gerek sezis ve ilhamlarla bazı özellikleri tesbit etmis ve bunlar doğrultusunda yasamlarına yön vermis, nevarki sirrini çözemedikleri için de gezegenleri tanri kabulüne giderek, onlara tapinmaya başlamislardir.
Gezegenlerin, Ay ve Günesin etkileri, sadece insanlar üzerinde değil; hayvanlar, bitkiler, esyalar, sular, kisaca canli veya cansiz, doğadaki tüm birimler üzerinde sözkonusudur.
Belli zamanlarda ise Günes ve Ay tutulmasi denilen olay meydana gelir. Genellikle dört - bes ayda bir kez Günes, bir kez de Ay tutulur. Tutulumlar, her seferinde değişik bir burçta, ama belli bir düzen içindedir.
Ay, yerkürenin uydusu ve ona en yakin gök cismidir. Yerküre çevresindeki yörüngesi elips biçimindedir. Yörüngedeki bir turunu 28 gün 13 saatte tamamlar. Kendi ekseni etrafindaki hareket süresi, yerküre çevresindeki hareket süresine esit olduğundan, yerküreden sadece, Ay’in bir yüzü görülür. Ay tutulmasi zamanlari disinda, yarisi güneş isinlarini sürekli alir.
Dünya bir gezegen olduğundan, isik saçan bir cisim değildir. Isiğini günesten aldiği için, Günese dönük olmayan yüzünün arkasında bir gölge (karanlik) konisi oluşur. Ay bu koni içine girdiğinde, Ay tutulmasi meydana gelir. Sayet, Ay’in yörüngesi eğik olmasaydi, Ay’in her kavusum evresinde bir Günes tutulmasi meydana gelirdi. Ay’in yörünge düzlemi Dünya’nin yörünge düzlemi ile 5 derecelik bir açi yapar.

Normal olarak yilda iki kez ve bir ay içinde bir defa Günes ve Ay tutulması meydana gelir. Ancak, yüzyil başlarinda bir kez farkli bir konum olusur. Bir ay içinde iki Günes bir Ay tutulmasi veya iki Ay bir Günes tutulmasi olur. Bu olus, önemli seylerin habercisi olarak kabul edilir.
1900’ lü yillarin basinda Mart ayinda iki Ay tutulmasi ve bir Güneş tutulmasi olmuştur. 2000 yili Temmuz ayinda ise iki Günes tutulmasi ve bir Ay tutulmasi meydana gelecektir.

Ay Tutulmasının Başlama Anında Görülebildiği Alan


AY Devreleri Ve Etkileri:

Ay, Günesten aldiği isiği ve enerjiyi yansitmak suretiyle dünya üzerinde çok güçlü rol oynayabilen bir uydudur.
Ay; günes sistminde bulunan diğer gökcisimlerinde görülmeyen, kendine has özellikler gösterir. En basta gelen farki çok hizli ve değişken olmasidir.
Ay’in ikinci kendine has özelliği değisik devreleridir. Günesten aldiği işiği yansitma durumlarıni göre; yeniay, ilk yari, dolunay ve son yari pozisyonlari vardir. 28 günde 12 burcu dolasarak bir devresini tamamlayan Ay Günese yetiserek son üç günde görünmez olur. Günesten uzaklasmağa baslayınca isiğin görülmesiyle yeniay olarak kendini asikar eder.
Ay ile ilgili söylenebilecek, özgün bir özellik de, Med-cezir oyunudur.Özgün Med - Cezir veya gelgit adiyla bilinen çekimsel tabiat olaylari Ay ve Günes’in konumlarinda meydana gelen değisiklerden kaynaklanir.
Gelgit, bir gök cismi üzerinde baska bir gök cisminin, çekim kuvveti etkisiyle olusturduğu biçimsel bozulma olayidir. Bu kuvvetler okyanuslarda, denizlerde, karada, hatta atmosferde gelgit olaylarina neden olur. Ancak bunlardan en önemlisi denizlerde olanidir.
Günes, Ay ve Dünyanin hareketlerine bağli olarak, değisik uzunluklardaki sürelerde gelgit olaylari meydana gelir. En belirgin ve güçlü olan gelgit ise Ay ve Güneş’in ayni doğrultuda olduklari dönemlerde yani, yeni Ay ve Dolunay evrelerinde görülür.
Küçük çaptaki gelgitler ise Ay’in ilk dört ve son dört devresinde olur. Ay, Günes ve diğer gök cisimlerinin kütlesel çekim kuvvetlerinin etkileri çesitli tabiatsal değisikliklere neden olduğu gibi, insan tabiati üzerinde de geçici rol oynamasi şaşilacak bir sey değildir. Neticede, insan da etki alan ve veren bir enerji kütlesidir...

Gel-git yeni Ay ve Dolunay dönemine rastlar. Med, kuvvetli, Cezir ise zayif anlamini taşir. Bu dönemsellikte, günlük Doğu Asya Takim Adalari, Kizil Deniz ve Antiller Denizi, yari-günlük, Atlas Okyanusu ve Hint Okyanusu, Phanda küçük ve büyük cezir, Hawai Adalarında küçük ve büyük med olayları olabilir.
AY
Dünyanin uydusu olan Ay,yoğun arastirmalara sahne olmus;gerek insan ve gerekse insansiz uydularla Ay'da yapilan arastirmalar ve Ay'dan getirilen tas ve toprak örnekleri renkli harita ve fotoğraflar Ay'in oldukça ayrintili olarak incelenmesine sahne olmustur.dünya çevresinde elips seklindeki yörüngede dönen Ay,bu dönüsünü 27 gün,7 saat,43 dakika,11.47 saniyede tamamlar.Ayni süre içerisinde kendi etrafinda da bir kez dömektedir, bu nedenle de dünyamizdan hep ayni yüzü görünür.Ay ile dünyamizin yörünge düzlemi arasinda 5 derece 9 dakikalik bir açi farki vardir.Ay'in dünyamiza uzakliği en yakin olduğu zaman 356 bin,en uzak olduğunda 407 bin km mesafede bulunur, ortalama uzaklik 384 bin km'dir.
Atmosferi olmayan Ay'da yeryüzündeki gibi çesitli amillerde sekillenmis bir topoğrafya bulunmamaktadir,ancak günes isininin %18'ini yansitan engebeli bir yüzey bulunur.Ay yüzeyinin geriye kalan 1/3'ünü ise az isik yansitan koyu renkli su yüzeyine benzer yüzeyler olusturur.Bunlar bazaltik lav akintilarinden olusmustur.Ay yüzeyinin en önemli özelliğinden biri de çok sayida ve değisik sekillerde kraterlerin bulunmasidir.kraterlerin en büyükleri 300-400 km çapindadir.bunlarin çoğu çesitli gök cisimlerinin ay yüzeyine düsmesi veya çarpmasi sonucu meydana gelmistir.Bunun yaninda ay yüzeyinde; kesikli ve sürekli siradağlar, oluk biçiminde olan yariklar da bulunmaktadir.
Ay'in Dünyamizdan daha yasli olduğu sanilmaktadir.nitekim Ay yüzeyinden alinan kaay parçalarinin yasi 4.3 milyardir.Ay yüzeyindeki kitalarin Günes sisteminin ilk olusum safhasinda meydana geldiği ve bilahare birkaç milyar yil önce Dünyamizin uydusu konumuna ulastiği zannedilir.
Ay'ın Hareketleri

Dünyamizin uydusu olan Ay'in, bir taraftan geceleyin Dünyamizi aydinlatmasi,diğer taraftan okyanus ve denizlerde seviye değismeleri ile dalgalara neden olmasi açisindan son derece önemli bir yeri bulunur.Ayrica Ay, Dünya çevresindeki yörüngesi nedeniyle dünyanin 23 derece 27 dakikalik eğik olmasina yol açmistir.
gerçekten Ay'in Dünyamizi aydinlatmasi yönünden ayri bir önemi olmasi yaninda orta ve yüksek enlemlerdeki çekim gücünden dolayi deniz seviyesinde meydana getirdiği değismeler,deniz ulasimi,limanlardaki çesitli faaliyetleri,silahli kuvvetlerin kiyi çikarmalarini vs.yi doğrudan ve dolayli olarak etkiler.

Ay'ın Yörüngesi
Çapi 3580 km ve kütlesi dünyamizin 81'de biri olan Ay,Dünya çevresinde elips biçiminde bir yörünge etrafinda döner.Dünya ile olan ortalama uzakliği 385000 km'dir.Ay'in yörüngesi etrafinda dönmesi ,dünyamizin dönmesine benzer,yani saat ibresinin aksi yönünde döner.Dünyamizin Günes etrafinda dönmesinde olduğu gibi,Ay'in yeryüzüne en yakin olduğu dönemde yörüngesi üzerindeki dönmesi en hizli,dünyamizdan uzak olduğu dönemde ise en yavastir.Ay,dünyamizin Ay,dünyamizin etrafindaki dönmesini 27 gün,7 saat,43 dakika 11 saniyede tamamlar.
Ay'ın Safhaları

Dünyamizin etrafinda dönen Ay,Günesten gelen isinlarin bir kismini Dünyamiz üzerine yansitarak geceleyin Dünyamizi aydinlatir.Ay'in geceleyin Dünyamiz üzerine gönderdiği günes isinlari farkli açilarla gelir ve Ay'i farkli sekillerde görürüz.Baska bir ifadeyle Ay hilal seklinde baslayarak ilkdördün,yarimay,ikincidördün,tamay veya dolunay,ikinciyarimay,sodördün ve tekrar hilal seklinde görülerek yaklasik 29 günlük zaman zarfinda dünyamiz etrafinda döner.
Simdi bu safhalari teker teker açiklayalim:


Ay'in ve Günes'in birlestiği dönemde,tam olarak Ay'in yarim yüzeyi aydinlanir ve dünyamizdan geceleyin Ay görülmez.Bu dönemde Günes ve Ay ayni zamanda doğar veya ayni anda yükselir.Ancak Ay'in dönmesi ile dünyamizin dönmesi arasinda her 25 saatte 12 derecelik bir fark olduğundan yani her gün 48 dakikalik bir gecikme meydana geldiğinden Ay'in doğusu hergün 48 dakika gecikir.Bundan dolayi Ay'in doğusu ile Günes'in doğusu ayni zamana denk gelmemektedir.Ay'in doğusu ile Günes'in doğusu ayni zamana tekabül ettiğinde Ay görünmez.Ay'in bu safhasina karanlik Ay veya "yeniay" denilir.Yaklasik olarak bu durumdan 3-3/4 gün sonra yeni Ay yörüngesi üzerinde 1/8 nispetinde mesafe aldiktan sonra,gökyüzünde Günes'in arkasina düserek 45 derece kadar yükselir.Bu durumda Ay,ince bir hilal halindedir.Hilal safhasindan yaklasik 7.5 gün sonra Ay'in hemen hemen yarisi görünür;buna "Ay'in ilkdördün"safhasi denilir.Bu dönemde Ay,Günes battiğinda gökyüzünde en yüksek seviyesine ulasir.Mevsimlere göre ise gökyüzündeki durumu sonbaharda düsük,ilkbaharda yüksek,yaz ile kis mevsiminde ise ilkbahar ile sonbahar seviyesi arasinda yükselir.bu dönemden sonra,yani doğusundan 11.5 gün sonra ise dörtte üçlük bölümü aydinlik görünen Ay'a"üçüncü dördün" denilir.14-3/4 gün sonra Ay ve Günes dünyamizin zit tarafinda olup,Ay'in dünyamiza bakan yüzü tamamen aydinlik olur.Bu safhaya"Tam Ay"veya"Dolunay" denilir.Doğusundan18.5 gün sonra Ay'in bu kez sağ tarafi karararak sol tarafinin dörtte üçü aydinlik kalir.22.5 gün sonra son dördün safhasina giren Ay,26 gün sonra da tekrar hilal safhasina kavusur.
Ay'in çesitli safhalarinda gökyüzündeki yükselisi farkli olur.bu duruma kisaca göz atacak olursak,dolunay döneminde Ay,Günes battiğinda doğudan yükselir ve gece yarisi en yüksek seviyeye ulasir.Yaz döneminde ise kiş mevsiminde Günes'in öğle vakti çiktiği seviyeye kadar yükselir.İlk ve sonbaharda yaz ile kiş durumu arasindaki seviyede seyreder.Öte taraftan dolunay döneminde Ay,sonbahar ekinoksuna en yakin konumdadir ve alaca karanlikta doğar,tarladan geç dönen çiftçiler bu ay isiğindan faydalandiği için Ay'in bu dönemdeki durumuna "hasat ayi" denilir.Bunu takip eden aylarda dolunay bu kez erken yükselmeye baslar,dolunayin bu döneminde de "avci ayi" denilir.Üçüncü veya son dördünde Ay gece yarisi doğar,safak vakti en yüksek seviyeye ulasir ve öyle zamani batar,bu dönemde Ay sonbahardaki gökyüzündeki en yüksek,ilkbaharda en düsük seviyesine çikar,yaz ve kis ise orta seviyede seyreder.




             

 

 
  Bugün 9 ziyaretçi (18 klik) Kişi Buradaydı  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol